1996 yılının Temmuz ayı idi
Türk Silahlı kuvvetlerine (TSK) mensup bir grup general; şu sıralarda “Balyoz Darbe Planının” baş sorumlusu iddiası ile tutuklu olarak yargılanmakta olan, o zaman Genelkurmay Harekat Başkanlığı görevinde bulunan bir Korgeneralimizin başkanlığında, askeri bir uçakla, “Bosna Savaşının” etkilerini yerinde görmek amacıyla düzenlenen “Bosna ziyareti” için gönderilmişti.
Muvazzaflık dönemimim son aylarında, ben de 10 kişiden oluşan bu kafilede yer almıştım.
1 Mart 1992 tarihinde Sırpların katliamı ile başlayan Bosna Savaşı 14 Aralık 1995 tarihinde yapılan DAYTON Anlaşması ile durdurulmuştu.
Başlangıçta, Avrupalı Devletler ve ABD, soykırıma maruz bırakılan Bosna-Hersek Müslümanlarına hiç arka çıkmadıkları gibi, Sırpların katliamlarını desteklercesine, yapılanlara sessiz kalmışlar, ayrıca, Sırplar'a her türlü silah ve malzeme desteğini sürdürmüşler, katliamların son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yapmışlardı.
İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında Rahmetli Aliya Izetbegoviç, önüne konulan şartları kabul etmek zorunda kalmış ve 14 Aralık 1995 tarihinde “Dayton Anlaşmasını” imzalamıştı.
Bosna - Hersek Topraklarını Kantonlara bölerek Boşnak, Hırvat ve Sırplar arasında taksim eden “Dayton Anlaşması” vasıtasıyla Amerika Birleşik Devletleri, aynı zamanda Müslümanlara ellerindeki silahları imha etmelerini ve ABD patentli silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koşuyordu.
(Bosna-Hersek Savaşının, ABD ve Avrupa'nın haçlı kimliğini bir kez daha gözler önüne sermiş olduğunu, bizzat Avrupalı tarihçiler ve yorumcular da itiraf etmiş ve bu savaşta Batılıların 19. yüzyıldaki sömürgeci kimliklerine geri döndüklerine dikkat çekmişlerdir.)
1996 Yılının başından itibaren “Dayton Anlaşması” uygulanmaya başlanmış ve NATO Barış Gücü unsurları Bosna-Hersek'te barışı koruma adına kritik bölgelerde üsler oluşturmuş ve barış ortamı hakim olmuştu.
Bizim ziyaretimiz, bu sıcak durumun arkasından yapılıyordu.
Bosna Savaşını anlatmamım sebebi, seyahat sırasındaki bir hatıramı nakletmek içindi.
Başlangıçta bahsettiğimiz tarihteki seyahatimizde, Uzun süren hava yolculuğumuz sırasında, kafile başkanımız Korgeneral, bir olaydan bahsetti. ABD'li bir Özel Savunma Danışmanlık Şirketi, Genelkurmay başkanlığımıza müracaat ederek, TSK'ne mensup bir muvazzaf subayın kendi şirketlerinin bünyesinde görev yapmasına müsaade edilmesini istemiş. Ne görev yapacağı sorulduğunda da, “her hangi bir görev yapması gerekmez, bizimle birlikte olması yeterli” cevabını almışlar. Sonradan öğrenildiğine göre de, söz konusu Özel Savunma Danışmanlık şirketinin, Merhum İzzet Begoviç'e, Bosna Ordusunun teşkil, eğitim ve donatılmasını üslenmek istediklerini bildirdiklerinde, Rahmetli Begoviç'in “Türkiye evet derse kabul ederim” demiş. Kafile Başkanımıza siz ne yaptınız diye sorduğumda da “Şirketin isteğini yerine getirdiklerini ve bünyesine bir muvazzaf albay görevlendirdiklerini” söylemiştir.
Şaşırmıştım. TSK'nın imkanı dahilindeki bir meselenin, amacı belli batılı bir şirkete bırakılmasının, bağımsızlığını kazanma yolundaki dost ve Müslüman Bosna'nın batı tarafından kontrole alınmasına Türkiye tarafından yeşil ışık yakılması anlamına geleceğini düşündüğümden, yabancı askeri savunma danışmanlık şirketinin Türkiye tarafından akredite edilmesini uygun bulmamış ve birlikte olduğumuz heyete de düşüncemi ifade etmiştim.
Sonra, yolculuğumuzu tamamlayıp, bir hafta ziyaretler yapacağımız Bosna'ya inmiştik. Ülke Coğrafyasının ormanlarla kaplı ve dağlık bir arazi yapısına sahip olmasına rağmen, söz konusu şirket tarafından Bosna Ordusunun, zırhlı birlik ve tankların hakim olduğu bir yapıya büründürülmüş olduğunu öğrendik. Halbuki, Bosna Silahlı Kuvvetlerinin, Ülkesinin arazi yapısına uygun olarak, komando ve uçar birlik harekatı icra edebilecek birliklerden oluşması gerekirdi. Ama bu birliklerin oluşturulmasının maliyeti daha az olacağından, Özel Şirket ve arkasındaki ülkenin çıkarlarına uygun olmayacaktı.
Bu hatıram beni, Batı Emperyalizminin kontrolündeki, “Özel Savunma Danışmanlık Şirketlerini” yakından incelemeye sevk etti.
Bu gün batılı gelişmiş ülkelerin kontrolünde, ülkelerinin silahlı kuvvetleri ve dış işleri ile paralel ve onların kontrolünde hizmet veren 70 civarında “Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi” bulunmaktadır.
Bu şirketlerin tamamı, Birinci ve İkinci Dünya Harbi sonunda kurulmuş, 20 civarında Müslüman Ülkede faaliyet göstermektedirler.
Faaliyette bulundukları Ülkelerin en mahrem askeri faaliyetlerini yürütmektedirler.
Bazıları basiretsiz liderler vasıtasıyla, Ülkelerindeki iç harbi körüklemişler, bazıları komşu Müslüman devletleri birbiri ile düşman haline getirmişler, bazılar fiili işgalin arkasından çekilen silahlı kuvvetler yerine kontrolü devam ettirmek üzere geride bırakılmışlar, bazısı kurdukları “paralı ordularla” büyük insanlık suçlarına imza atmışlardır.
Sonuçta, bu alan batı tarafından sömürülerine alet olarak kullanılmıştır.
Bu durum, bizim omuzumuza bir sorumluluk yüklemiştir.
Dost ve Müslüman Ülkelerin Silahlı Kuvvetlerini kurup, eğitip, donatmak için, köklü geleneklere sahip Silahlı Kuvvetlerde hizmet etmiş askeri personele ihtiyaç duyduğunda; bu Ülkelerin kendi Ulusal çıkarları ile İslam Aleminin ortak çıkarını ön planda tutacak, TSK'nin engin birikimine sahip, her Kuvvet Komutanlığı sınıf ve branşında yetişmiş, farklı alanlarda hizmetler vermiş, yetenekli ve idealist emekli subay ve astsubayların organize olduğu bir imkanı hazır bulmaları için “SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketini” kurmaya sevk etmiştir.
TSK, 22 dost, Türk ve Müslüman Ülkeye eğitim, danışmanlık ve donatım konusunda hizmet vermektedir. Ama 60 İslam Ülkesinin savunma alanındaki bütün ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün olamamaktadır.
İhtiyaç duyulan alanlarda hizmet vermek, Haçlı zihniyetindeki sömürgeci ülkelere muhtaç olunmasını engellemek, İslam Ülkeleri arasında Savunma Sanayii ve Savunma işbirliği ortamı oluşmasına yardımcı olmak ve İslam İttifakına hizmet etmek amacıyla, İslam Ülkelerinin dini hassasiyetlerine saygılı, TSK' nin çeşitli kademelerinde başarı ile hizmet etmiş, 64 subay ve astsubayın desteğinde, ileri çıkan 23 kurucu hissedar tarafından “SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi” kurulmuştur.
SADAT Savunma hizmeti ön planda tutan bir Ticari Şirket olarak dostlarımızın Savunma sorunlarını çözmeye taliptir.
Adnan Tanrıverdi
Emekli General
SADAT Ynt. Krl. Bşk.